Bir fotoğraf üzerinden Atatürk 'e yönelik karalama politikası yürütenlere...

Bir fotoğraf üzerinden Atatürk 'e yönelik karalama politikası yürütenlere...







Fotoğraf 1930’lu yıllarda Tarabya’daki bir çay bahçesinde çekilmiş. Grubun ortasında siyah döpiyesi ile oturan anneannem Şadiye Hanım. Kendisi Ekim 1928 ‘de ‘’Yeni harflerle tedrisata muktedirdir’’ belgesi alan sayıca az muallimlerden. 
Sizden fotoğrafa dikkatle bakmanızı rica ediyorum. 
Özellikle de masadaki içeceklere. Yanlış görmüyorsunuz, BİRA !
Yazıma muhatap kişilerin (lütfen herkes üstüne alınmasın! ) ‘’Hele bak gavura! Yazıklar olsun!'' benzeri, hatta çok daha uygunsuz kelamlar ettiğini/içinden geçirdiğini tahmin ediyorum.
Aman durun! Yapmayın! Benim yüzümden günaha girmeyin, sizi bilmem(!) ama ben Allah’tan korkarım.
Bilinmesinde yarar gördüğüm husus şu ki; o dönemde hemen her çay bahçesinde bu tarz görüntülere rastlamak mümkündü. Bira, çaydan çok daha rağbet görürdü. Zira kendine has tadı ve soğuk olması ciheti ile özellikle yaz akşamlarının vazgeçilmeziydi. Zaman zaman çocuklara bile verilirdi. Halk arasında adına Arpa suyu denirdi, çünkü ALKOLSÜZDÜ. Az alkollü olanları da vardı ama beş vakit namaz kalan anneanne ve dedem rağbet etmezdi.
Buna benzer fotoğraflara pek çok yerde rastlamak mümkün! MESELA; Atatürk’ün elinde, manevi kızı kucağındayken… Hani sizlerin rahmetliyi karalamak için kullandığınız fotolardan bahsediyorum!
Rica o ki; takkeleri (!) önümüze alıp bir düşünelim. Görüşümüz ne minvalde olursa olsun bize servis edilen her görseli/ bilgiyi katıksız kabullenmek, iftira ve hakaretlere çanak tutmak ne derece din/vicdan ile uyuşmakta? Emin olunuz ki bu tür bilgileri servis eden güruh eğrisini doğrusunu gayet iyi bilmekte, amaçları ise gayet ortada…
Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim; 1925 yılında çıkan şapka kanunu sonrası devlet memurlarının takke, sarık, fes yerine şapka giymesi istenmişti. Anneannem okul dışında başını örterdi. Bundan hiçbir zaman gocunmadığı gibi getirilen kanunun gayet yerinde olduğunu, zira bu tarz aksesuarların devlet kademesinde sınıf, zümre ayrımı yarattığını ifade ederdi.
Tüm bunları niye anlatıyorum? Çünkü gerçekler sustukça, yalanlar/yanlışlar prim yapsın istemiyorum! Çünkü tarihimizi karanlığa boğarak değil, ilimle irfanla geleceğimizi aydınlatmaya çalışarak yol alabileceğimize inanıyorum ve de geçmişten güç alarak…